21 Ekim 2016 Cuma

Gerçeklerden ölmemek için...


“Gerçeklerden ölmemek için…”

“We have art in order not to die of the truth.” Bertolt Brecht

Yaşadığımız çağda, umutla umutsuzluğun, eskiyle yeninin, bireyselle toplumsalın sürekli çatıştığı, insanların kolaylıkla yok olup gidebildikleri acımasız bir dünyaya tanık oluyoruz.

“Bahçe öncelikle sınırlandırılmış ve biçimlendirilmiş bir doğa parçasıdır. Bu sınırlandırılmış yani kadraja alınmış alan, bize fiziksel olduğu kadar zihinsel nitelikte de bir çerçeve sunmaktadır. Bahçe, semantik açıdan, dünyanın geri kalanından ayrı, kuşatılmış ve özel bir yeri anlatır.” Can Aytekin

“Bahçe mutlak düzeni, göksel kozmosu temsil ederken, çitlerin dışında uzanan vahşi doğa kaosa dönüşmüştür. Ve kaos ve kozmos arasındaki bu bölünme, insanın uygarlaşma sürecinde yakasını bırakmayacaktır. İnsan fethettiği alanları hep kozmosa, bahçeye dönüştürecek ve kaosun yıkıcı kuvvetlerinden kaçıp bahçenin uyumlu düzenine sığınacaktır.” Rahmi Öğdül

Geçtiğimiz yıllarda Bahçe ve Labirent sergilerini yorumlarken kullanılan bahçe kavramları ile bu yılı tükettiğimiz sancılı günlerde Bahçe grubu olarak oyun alanımızı sorguluyoruz.

Yaşadığımız süreçte bulunduğumuz kaos ortamında bireysel sanat alanlarımıza çekilmeye zorlanırken bunu kolektif bir bilince dönüştürerek varoluşsal bir durum sergiliyoruz. Kaosun yıkıcı kuvvetleri özel alanlarımıza kadar girmiş durumda ve ‘Bahçe’nin sınırlandırılmış alan olmaktan çıkması, kozmosa dönüşememesi durumu söz konusu. Tüm Bahçe sergilerinde sergileme şekli ve işler bir kavram bütünü oluşturur, katmanlı bir sergi sunar. Umulmadık Olanın Toprakları sergi çağrısı üzerine Bahçe deneysel tavrını verilen mekanı, kozmos ile kaos arasında salınan halatlar ve bu halatlar arasına asılan işler ile gerçekliyor. İşlerin birbiri içine girmesi, birbirine dahil olması ve sınırların kalkması yatay düzlemde oluşması beklenen kozmos yerine dikey düzlemde bir kaos oluşturur. İzleyici dolaşırken zorunlu olarak eğilerek, dönerek, başını kaldırarak fiziksel zorlamalarla karşılaşırken her görüş açısında işlerle buluşur. Halat gemiye, oluşturulan alan Nuh’un gemisine gönderme yaparken resimlerin birbirleriyle kurduğu ilişki iletişim modellerine çeşitlemeler sunar. İzleyici çapraşık alanlarda ağ oluşturmuş saydam yüzeyleri izlerken, aynı zamanda bölünmüş mekanlarla boşluk ve doluluk, sınır ve sınırsızlık ikilemleriyle sorgulamaya zorlanır. Farklı boyutlarda, farklı tekniklerde en önemlisi farklılaşmış bireyselliklerin sınırlarının aynı platformda birbiriyle ilişkiye girecek şekilde adeta tek bir organizmaya dönüşmesi söz konusu.